İSTİKLÂL MARŞI’NIN ANAYASA’NIN BAŞLANGIÇ KISMINA VE ANDİÇME METİNLERİNE DAHİL EDİLMESİNE DAİR DEĞİŞİKLİK ÖNERİSİ
İçindekiler
- Giriş
- Devleti Kurucu Milletin Ortak Demokratik İradesini En Çok Yansıtan Anayasa: 1921 Anayasası
- Devleti Kuran Milletin Vazgeçilmez Milli Mutabakat Metni ve Temel İradesi Olarak İstiklâl Marşı
- Devletin ve Milletin Egemenlik Alametlerinden Olan İstiklâl Marşı’na Karşı Siyasi Tutumlar ve Değerlendirilmesi
- Anayasa’da İstiklâl Marşı’na İlişkin Değişiklikler Yapılması Gerekliliği
- İstiklâl Marşına İlişkin Anayasa Değişikliğinde İzlenecek Strateji
- İstiklâl Marşı Birinci Aşama Anayasa Değişikliğinde Nasıl Yer Almalıdır?
Giriş
Bugünlerde Türkiye’nin gündeminde üst sıralarda yer alan konulardan biri Türkiye Yüzyılı’na yaraşır yeni ve sivil bir anayasa yapılmasıdır.
Darbe anayasası olmasına rağmen 1982 Anayasası’nda değiştirilmesi teklif edilemez madde olarak düzenlenen İstiklâl Marşı yüzyıl önce kurulan yeni Türkiye Devletinin kuruluş felsefesiyle ve onun kurucu milletiyle sarsılmaz bağını devam ettiren en önemli faktör olmaya devam etmektedir. Halen devlet-millet kaynaşmasını sağlayan İstiklâl Marşı’nın Anayasa’nın Başlangıç kısmında ve yemin metinlerinde öne çıkarılması Türkiye Yüzyılı’na yaraşır milletiyle bütünleşmiş sivil bir anayasanın oluşturulmasında önemli bir fayda sağlayacaktır.
Bu bağlamda, topyekün bir yeni anayasa değişikliği gerçekleşmese bile her halükarda İstiklâl Marşı’nın Anayasa’nın Başlangıç kısmında ve yemin metinlerinde yer alması gerektiğini düşünüyor ve öneriyorum. Bu değişiklik başka konulardaki değişiklik önerilerinden bağımsız olarak ve hepsinden önce Mecliste oybirliğiyle gerçekleştirilmelidir. Halkoylamasına sunulması halinde de, değiştirilen diğer hükümlerden ayrı olarak oylanmalıdır.
Buna dair değişiklik önerilerimi ve gerekçelerini aşağıda açıklamaya çalışacağım.
Devleti Kurucu Milletin Ortak Demokratik İradesini En Çok Yansıtan Anayasa: 1921 Anayasası
Türkiye Devleti bir asrı aşkın bir süredir sürekli anayasa değişiklikleri yaparak ikinci yüzyılına girmiş bulunmaktadır. Henüz halkın tamamının oyuna sunularak kabul edilmiş ve istikrar bulmuş demokratik bir anayasası bulunmamaktadır.
Her ne kadar 1961 ve 1982 Anayasaları referandum yoluyla kabul edilmişse de askeri darbe rejimlerinin diktesi, baskısı ve kontrolü altında yapıldığından demokratik ve sivil anayasa olarak değerlendirilmeleri mümkün değildir. Gerçi 1982 Anayasası daha sonra sivil iktidarlar tarafından bir çok değişikliğe uğramış ve halkoyuna sunularak kabul edilmişse de yamalı bohçaya dönmüş, kendi içinde bir çok tutarsızlıklar ve sistem tıkanıklıkları oluşmuş, ayrıca tamamen de sivilleşememiştir.
1924 tarihli Anayasa TBMM tarafından kabul edilmiştir. Ancak referanduma sunulmamıştır. O da tam ve doğrudan demokrasiyi yansıtmayan, ilk kabul edildiği tarihteki içeriğiyle yürürlükten kaldırıldığı tarihteki içeriği birbirinden çok farklı olan bir anayasadır. İlk kabul eden Meclis, Devleti kuran ilk meclis olmadığından teknik olarak kurucu meclis olduğu söylenemez. Bunun yanında ilk kabulünden sonraki bir çok esaslı değişiklik demokratik olmayan seçim yöntemleriyle iktidara gelen tek parti rejimince anayasa değiştirme usullerine uymaksızın, üzerinde tartışılmaksızın ve halkoyuna sunulmaksızın kabul edilmiş olması nedeniyle halkın bütününün kendi görüşlerini dile getiremediği, itiraz edemediği, oylayamadığı, sonradan yapılan değişikliklerin ne kadarını kabul edip ne kadarına karşı çıktığı belli olmayan bir anayasadır. 1924 Anayasasının ilk kabul edildiği tarihteki haliyle yürürlükten kaldırıldığı tarihteki hali demokratik halkoylamalarına sunulsaydı sonuçların çok farklı olacağı kuvvetle muhtemeldi.
1921 tarihli Anayasa da halkoylamasına sunularak kabul edilmiş değildir. Bununla birlikte işgal altındaki bir devlet ve milletin kurtuluşu açısından savaş şartları altında kabul edilebilecek en mazur ve makul bir anayasadır. Anayasa tekniği açısından eksik olduğu söylenebilirse de içeriği açısından genel kabul görmüştür. Hiç anayasası olmayan devletlerin varlığı da gözönüne alındığında işgal ve savaş şartlarının imkansızlıkları ve aciliyeti içerisinde kabul edilmiş, millletin genelinin kabulüne mazhar olmuş, o günün şartlarında oldukça ileri bir anayasa olduğu söylenebilir.
1921 Anayasası’nın en önemli özelliği Türkiye Devleti’ni kuran anayasa olması, padişah ve meşruti yönetimin kullandığı egemenlik yetkisini bizzat ve tamamen milletin üstlenmesidir. Bu anayasa kendini İstiklal Marşı’nda Hakk’a Tapan Millet olarak tanımlayan milletin henüz siyasi parti ayrımlarının olmadığı bir dönemde dahili ve harici bedhahlarına ve kişisel görüş farklılıklarına rağmen birlik ve beraberlik içinde oluşturabildiği gerçek bir kurucu meclis anayasasıdır. Birinci Dünya Savaşı’nın galipleri tarafından kurulan Milletler Cemiyetinin getirdiği manda rejimini kabul etmeyen, bu bağlamda düşmanla işbirliği yapan veya rıza gösteren unsurlara içinde yer vermeyen gerçek bir kurucu meclisin eseridir. Osmanlı Devletinin inkırazına ve yeni Türkiye Devleti’nin kuruluşuna karar veren gerçek bir kurucu meclis tarafından kabul edilmiştir.
Devleti Kuran Milletin Vazgeçilmez Milli Mutabakat Metni ve Temel İradesi Olarak İstiklâl Marşı
Devlet milletin örgütlenmiş halidir. Bu anlamıyla devlet milletin bir aracıdır. Hakimiyet / egemenlik devletin değil, milletindir. Egemenliğin dış ve iç egemenlik şeklinde iki boyutu bulunmaktadır. Dış egemenlik diğer ifadesiyle “bağımsızlık”, devlet şeklinde örgütlenmiş milletin kendi hür iradesiyle kabul ettiği sınırlamalar dışında uluslararası alanda başka hiçbir sınırlamaya tabi tutulamamasıdır. İç egemenlik ise, kendi kaderini, iç hukuk düzenini ve yaşam tarzını kendi belirleme ve uygulama yetkisine sahip olmasını ifade eder.
İstiklâl Marşı bu açıdan milletin iç ve dış egemenliğine sahip çıktığını, hangi değerlerinin vazgeçilmez olduğunu gösteren milli mutabakat belgesidir. İstiklâl Marşı sadece vatan toprağının ve devlet bayrağının korunmasını değil, bunlarla birlikte Hakk’a tapan milletin dininin ve imanının, ezanının ve mabedinin korunmasını da vazgeçilmez egemenlik değerleri olarak ortaya koymakta, milletin imanını bağımsızlığını korumak için gerekli kuvvet kaynağı olarak vurgulamakta, milletin imanını boğmaya yönelik olarak batıdan gelen maddi manevi saldırılara karşı durmayı da bu egemenliğinin bir parçası olarak görmektedir. Mevcut düzenlemelere ve tarihi gerçeklere göre Türk Devleti ve Milletinin tarihi ve manevi değerlerini yansıtan İstiklal Marşı’nın bir mısraını bile değiştirmek, yok saymak mümkün değildir.
İstiklal Marşı, sadece resmi törenlerin başında okunan bir müzik parçası değildir. 10 kıta 41 mısraı sözü ve ruhuyla Anayasanın yorumlanıp uygulanmasında, temel hak ve hürriyetlerin belirlenmesinde dikkate alınması gereken, Anayasanın da anayasası hukuki bir belgedir.
1921 Anayasasını 20 Ocak 1921’de kabul eden Kurucu Meclis hemen ardından 12 Mart 1921’de Anayasa’nın da Anayasası denilebilecek olan İstiklâl Marşı’nı kabul etmiştir. Hem bayrak hem de İstiklâl Marşı iç ve dış egemenliğin sembolü olarak Hakk’a tapan milletin değerler dünyasını yansıtmaktadır. Uğruna savaş vererek yeni devleti kuran milletin ve onun yetkilendirdiği kurucu meclisin kurucu iradesini, devletin kuruluş felsefesini yansıtan vazgeçilmez temel iradedir. Egemenliği bizzat uhdesine alan ve kendi kaderini kendi tayin eden Kurucu milletin ruh köküdür. Uğruna savaşmayı ve can vermeyi göze aldığı ortak değerleri belgeleyen en önemli “milli mutabakat metni”dir, milletine ve ordusuna vasiyetidir. Nitekim Türkiye’nin Kurucu Başkanı Gazi Mustafa Kemal Paşa da İstiklal Marşı’nı kabulü sırasında ayakta alkışlamış, “Bu marş bizim inkılabımızı anlatır, inkılabımızın ruhunu anlatır. Bunu ne unutmak, ne de unutturmak lazımdır” diyerek bu yüce ruhu ve vazgeçilmez temel iradeyi belirtmiştir.
İstiklâl Marşı, diğer düzenlemelerin kendisine uygun olması gereken fabrika ayarları mesabesindedir Anayasa metinleri zaman içinde değişmişse de İstiklâl Marşı hiç bir şekilde değişmemiştir. Türk Milleti ve Devleti İstiklâl Marşı’na anayasa ile korunmadığı zamanlarda da derin bir bağlılıkla bağlanmış, sahip çıkmıştır. Zaman içinde doğu veya batı emperyalizmiyle işbirliğine yatkın bazı ‘dahili ve harici bedhahlar’ın İstiklâl Marşı’na karşı tavır alışları olmuşsa da bunlar her zaman büyük bir tepkiyle karşılanmıştır.
Bu sebeptendir ki, 12 Eylül Askeri Darbesinin en önemli meşruiyet gerekçelerinden biri bazı kesimlerin İstiklâl Marşı’na direnç göstermeleri olmuştur. Bunun sonucunda da İstiklâl Marşı Anayasa’nın değiştirilmesi teklif edilemeyen maddeleri arasına alınmıştır. Türkiye Devleti’nin millî marşının “İstiklâl Marşı” olduğunu düzenleyen Anayasa’nın 3. maddesinin gerekçesinde İstiklâl Marşı Türk Devleti ve Milletine ait “manevî değerler” arasında zikredilmiş, “Türk Devleti’nin ve Milleti’nin etrafında toplandığı kutsal simgelerden biri” olduğu belirtilmiştir.
Diğer yandan, Anayasa’nın “Cumhuriyetin nitelikleri” başlıklı 2. Maddesinde Cumhuriyetin “başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayandığı” belirtilmiştir. Anayasa’nın temel ilkeleri belirleyen Başlangıç kısmının 5. Paragrafında ise “Hiçbir faaliyetin (…) Türklüğün tarihî ve manevî değerleri (…) karşısında korunma göremeyeceği” ifade edilmiştir. Ancak burada Türklüğün tarihi ve manevi değerlerinin neler olduğu açıkça belirtilmemiştir.
Hiç şüphesiz ki Türklüğün tarihi ve manevi değerlerinin belirlenmesinde öncelikle başvurulması gereken kaynak Anayasa’nın değiştirilmesi teklif edilemeyen maddeleri arasında yer alan İstiklâl Marşı’dır. Nitekim, Anayasa’nın 3. maddesinin gerekçesinde İstiklâl Marşı Türk Devleti ve Milletine ait “manevî değerler” arasında zikredilmiş, “Türk Devleti’nin ve Milleti’nin etrafında toplandığı kutsal simgelerden biri” olduğu belirtilmiştir.
Buna göre, İstiklâl Marşı ve Marşta belirtilen değerler Türklüğün öncelikli ve somut tarihi ve manevi değerleri olup Türkiye Cumhuriyetinin nitelikleri arasında yer almaktadır. Türkiye Cumhuriyeti Türklüğün tarihî ve manevî değerlerine bu bağlamda İstiklâl Marşına ve İstiklâl Marşı’nda ifade edilen değerlere dayanmaktadır.
Ayrıca, 1982 Anayasası’nın Başlangıç kısmında 8. Fıkrada geçen “sözüne ve ruhuna bu yönde saygı ve mutlak sadakatle yorumlanıp uygulanmak üzere” ifadesi Anayasa’nın yorumlanıp uygulanmasında sözüne ve ruhuna ‘Türklüğün tarihi ve manevi değerleri’ kapsamında İstiklâl Marşı yönünden saygı ve mutlak sadakat gösterilmesi gerektiğini de ifade eder.
İlaveten, İstiklâl Marşı Türkiye Devleti’nin egemenlik alametlerindendir. Türk Ceza Kanunu’nun Devletin egemenlik alametlerini aşağılama suçunu düzenleyen 300. Maddesinin 2. Fıkrası İstiklâl Marşı’nı devletin egemenlik alametlerinden biri olarak belirtmiş ve alenen aşağılayan kişinin altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılacağı hükmünü getirmiştir.
Kuvvetle muhtemeldir ki, antidemokratik 12 Eylül Anayasası’nın yüzde 91,37 oranında yüksek bir kabul oyu ile kabul edilmesinin en önemli sebebi askeri yönetimden bir an önce kurtulma isteği olduğu kadar Türklüğün tarihi ve manevi değerlerini yansıtan İstiklâl Marşı’nın değiştirilmesi teklif edilemeyen maddeler arasına alınmasıdır. İstiklâl Marşı hâlen Türk Milletinin Anayasa içinde sahip çıktığı ve milletin sivil anayasası denilmesini sağlayacak en önemli düzenlemelerden biridir.
Nitekim, İstiklâl Marşı’nın kabulünün 100. Yılı’nda TBMM Başkanlığı ve Meclis’te bulunan AK Parti, CHP, HDP, MHP ve İYİ Parti’nin ortak önergesiyle 2021 yılı “İstiklal Marşı Yılı” olarak kabul edilmiş ve yurt genelinde yaygın bir şekilde kutlanmıştır.
Devletin ve Milletin Egemenlik Alametlerinden Olan İstiklâl Marşı’na Karşı Siyasi Tutumlar ve Değerlendirilmesi
- İstiklâl Marşı’na Karşı Siyasi Tutumlar
Bazı ayrılıkçı terör örgütü sempatizanı veya irtibatlısı kişiler hariç genelde Türk Milleti ve Türkiye Büyük Millet Meclisi’ndeki vekilleri İstiklâl Marşına bağlılık göstermektedirler. Buna karşılık, İstiklâl Marşını alenen aşağılama şeklinde olmasa bile benimsemediğini hissettiren tutum ve davranışlar, İstiklâl Marşı’nı söylememeye yönelik tavırlar ortaya koyanların olduğu görülmektedir.
Bu tavır ve davranışları ortaya koyanların tamamına yakınının HADEP, HDP, YSP, DEM Parti Milletvekillerinin ve mensuplarının olduğu görülmüştür. Bunların alt düzey temsilcileri arasında İstiklâl Marşı’nı okumak zorunda olmadıklarını söyleyenler de olmuştur. Bu bağlamda İstiklal Marşı’na karşı olumsuz tavırlar içeren ve basına yansıyan olaylardan tespit edebildiklerimiz aşağıda sunulmuştur:
– 12 Eylül Askeri Darbesi öncesi 8 Ağustos 1979 günü yapılan Orta Doğu Teknik Üniversitesinin yeni eğitim öğretim dönemi açılış töreninde İstiklal Marşı söylenirken bir grup, “Ayağa kalkmayın!” diye bağırmış, bazı öğrenciler yere oturmuş, ardından Enternasyonal marşını söylemiştir. Olay ülkede büyük yankı yapmış, siyasiler, basın mensupları, öğretim üyeleri ve askerler bu olaya çok büyük tepki göstermiştir.
26 Ağustos’ta Silahlı Kuvvetler Günü için bir konuşma yapan Genelkurmay Başkanı Orgeneral Kenan Evren bu olaya şöyle değinmiştir:
“Kendi çıkarlarını ülke bütünlüğünün üstünde görenler, geleceğimizin teminatı olan gençlerimizi sapık ideolojilerinin vaatleriyle aldatarak onları Türk istiklalinin sembolü İstiklal Marşı’mıza dahi saygısızlıkta bulunabilecek kadar Türklüğünden uzaklaştırabilmektedirler. Ama sizleri temin ederim ki o kendini ve milleti idrakten aciz vatan hainleri, her zaman olduğu gibi karşılarında yine bizleri, Türk Silahlı Kuvvetlerini bulacaklar ve bunların hesabını millet önünde vereceklerdir.”[1]
Daha sonra bu olay 12 Eylül Askeri Darbesinin gerekçeleri arasında yer almıştır. Gerçekleşen askeri darbenin aynı günü, Orgeneral Kenan Evren tarafından Resmi Gazetede yayınlanan 12 Eylül Darbe Bildirisi’nde aşağıdaki ifadelere yer verilmiştir:
“Bir kısım bedbahtlar Türk Milletinin bağımsızlığını, birlik ve beraberliğini temsil eden İstiklâl Marşımıza, koyu taassup veya sapık ideolojik amaçlarla protesto maksadıyla oturarak veya İstiklâl Marşı yerine Enternasyonali söyleyerek açıkça saygısızlık gösterebilmişler ve buna doğrudan sorumlu kişiler tevil yoluna sapmak suretiyle savunmalarını yapabilmişlerdir.”[2]
– 1982 Anayasası döneminde, Halkın Demokrasi Partisi (HADEP)’in 2. Olağan Kongresi’nde Türk bayrağı indirilerek yerine PKK bayrağı ve Abdullah Öcalan’ın resmi asılmış, açılan dava üzerine suçlular cezalandırılmıştır. Ayrıca, HADEP hakkında “PKK’yla yakın ilişkisi bulunduğu” gerekçesiyle Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulunulmuştur.
– HADEP İstanbul 3. Olağan Kongresi’nde Türk Bayrağı asılmamış, İstiklal Marşı okunmamıştır. Tüm uyarılara rağmen PKK bayrakları asılmıştır.
– Halkın Demokrasi Partisi (HADEP)’in Kongrelerinde saygı duruşunun ayrılıkçı mücadele verirken öldürülenler için yapılması, İstiklâl Marşı’nın okunmayıp yerine ayrılıkçı terör örgütü PKK Marşı’nın okunması bu terör örgütünün siyasi uzantısı olarak faaliyet göstermek istediklerini açıkça ortaya koymuştur. Nitekim bu parti 13 Mart 2003 tarihinde “yasa dışı faaliyetlerin merkezi” olduğu gerekçesi ile Anayasa Mahkemesi tarafından kapatılmıştır.
– HADEP’in yerine kurulan partiler nispeten ihtiyatlı bir tutum sergileseler de bu zihniyete sahip olduklarını çok da gizlememiştir. 6 Haziran 2014’te HDP Kars İl Kongresi’nin yapıldığı salonda bölücü terör örgütü elebaşı Öcalan’ın posteri, kongre divanının arkasına asılmış, Türk bayrağının yanına da terör örgütü PKK’nın sözde bayrağı asılmıştır. İstiklal Marşı okunmadan başlayan kongrede Kobani’deki kanlı olayları savunan mesajlar verilmiştir.
– 7 Haziran 2015 seçimleri sonrası Meclis’teki yemin töreninde İstiklal Marşı okunurken HDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş ile CHP kökenli Celal Doğan’ın dışında HDP milletvekillerinin marşa iştirak etmediği görülmüştür. Bununla ilgili bir soruya o zamanki HDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş herkesin İstiklâl Marşı’nı ortak değerleri olarak hissetmeyebileceğini, ırkçı bir dayatma yapılmaması gerektiğini söylemiştir. Arkadaşlarının ayağa kalktığını, İstiklal Marşı’nı ayakta dinlediğini, saygı duyduğunu, kendisinin de mırıldandığını ama okumayana da “sen nasıl okumazsın” diye linç kampanyası yapılmaması gerektiğini söylemiştir.
– 18 Nisan 2019’da Mardin Büyükşehir Belediye Başkanı HDP’li Ahmet Türk başkanlığında toplanan ilk meclis toplantısında saygı duruşunda bulunulmadan ve İstiklal Marşı okunmadan doğrudan yoklama yapılıp gündem maddelerine geçilmesi üzerine AK Parti Grup Başkanı saygı duruşunda bulunulması ile İstiklal Marşı okunmasını istemiştir. Ahmet Türk, Meclis açılışı öncesinde bu teklifin gelmesi gerektiğini, hazırladıkları gündeme bağlı kaldıklarını, İstiklal Marşı okunmaması ile saygı duruşunda bulunulmamasında kasıt olmadığını ifade etmiştir. AK Parti grubunun ısrarı üzerine tartışma çıkmıştır. HDP’li bazı üyelerin “Ara verelim, onlar okusunlar!” şeklinde teklifleri olmuştur. Oturuma ara verilmiş, aranın ardından başlayan toplantıda, AK Parti grubu saygı duruşunda bulunmak ve İstiklâl Marşı okumak için ayağa kalkmıştır. Salonun yarısı ayakta diğer yarısı ve Başkanlık Divanı oturur şekilde bir manzara oluşunca Başkan Ahmet Türk, HDP grubunu ayağa kaldırmış, yine bir üye “Ama böyle olmaz ki! Biz ara verelim. Onlar okusunlar!” diye itirazda bulunmuştur. Sonuçta hepsi ayağa kalmış, kaşları çatık bir şekilde ve hiç bir okuma yapmadan ayakta beklemişlerdir.
– 2019’da Adana’da 1 Mayıs Tertip Komitesi tarafından organize edilen ve CHP, HDP gibi partiler ile KESK ve DİSK’e bağlı sendikaların katıldığı “1 Mayıs Emek ve Dayanışma” mitinginde emek ve demokrasi için ölenler adına bir dakika saygı duruşunda bulunulmuş, ancak İstiklal Marşı okunmamıştır. Bu medyada gündem olmuş, eleştirilmiştir.
– 9 Mart 2020 tarihinde İstanbul Büyükşehir Belediyesi Meclisi toplantısında AK Partili üyeler ile MHP’li üyeler İstiklal Marşı’nı okumuş, bazı CHP’li üyeler ise bu sırada ayağa kalkmamıştır.
– 2020 yılının sonunda HDP’nin bir tavır değişikliğinin olduğu görülmüştür. Bu olumsuz olaylara karşılık AK Parti, CHP, HDP, MHP ile İYİ Parti’nin imzaladığı ortak teklifle 2021 yılı, ‘İstiklal Marşı yılı’ olarak kabul edilmiştir. Genel Kurul’da, ‘Türkiye Çevre Ajansının Kurulması ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin görüşmeleri devam ederken, TBMM Başkanı Mustafa Şentop ile AKP, CHP, HDP, MHP ve İYİ Parti’nin sunduğu ortak önerge Genel Kurul’da yapılan oylamada kabul edilmiştir. Buna göre, ‘İstiklal Marşı’nın Kabul Edildiği Günü ve Mehmet Akif Ersoy’u Anma Günü Hakkında Kanun’a geçici madde eklenmesini içeren düzenleme kanun teklifine eklenmiştir. Yapılan düzenlemeyle 2021, ‘İstiklal Marşı yılı’ kabul edilmiştir. 2021 yılı boyunca bütün kamu kurum ve kuruluşları tarafından İstiklal Marşı’nın anlamını ve Kurtuluş Savaşı’nın önemini anlatmak amacıyla halkın ve sivil toplum kuruluşlarının katılımıyla İstiklal Marşı’nın kabulü ve Mehmet Akif Ersoy’u anma etkinliklerinin düzenlenmesi kabul edilmiştir.
HDP dahil TBMM’de grubu bulunan bütün partilerin altına imza attığı önergenin gerekçesinde, İstiklal Marşı’nın, büyük şair ve dava adamı Mehmet Akif Ersoy’un, Anadolu’nun dört bir yanında devam eden Milli Mücadele’nin ruhunu ve kararlılığını yansıtan ve aynı zamanda o büyük mücadeleye coşku ve heyecan kazandıran abidevi eseri olduğu belirtilmiştir. İstiklal Marşı’nın zalime, işgalciye ve sömürgeciye boyun eğmeyen ve dünyaya meydan okuyan bir direnişin destanı olduğu vurgulanmıştır. Mehmet Akif Ersoy’un mısralarının, Milli Mücadele’nin ruhunu temsil ettiği, sadece lafzıyla değil manası ve hakikatiyle her an yaşayan bir coşku ve heyecanı yansıttığı ifade edilmiştir. Bugün yediden yetmişe herkesin aynı inanç ve heyecanla okuduğu, ezberlediği ve haykırdığı İstiklal Marşı’nın her mısrasında tarih, medeniyetin ortak değerleri, vatan ve bayrak aşkının bulunduğuna işaret edilmiştir. “100 yıl önce kaleme alınan ve şairi merhum Akif’in kahraman ordumuza ithaf ettiği bu marş, milletimizin tüm fertlerinin aynı heyecan ve imanla verdiği İstiklal Harbi’nin manifestosudur. Varlığımıza ve birliğimize yönelik her tehdit karşısında, ‘nazlı’ ve ‘şanlı’ hilalin altında toplanmaya hazır milletimizin ortak vicdanı, yüreği ve iradesidir.” denilmiştir. Gerekçede kanuni düzenlemenin amacı şu şekilde belirtilmiştir: “Kanuna eklenmesi öngörülen geçici maddeyle Milli Mücadele’nin başlangıcının ve TBMM’nin açılışının 100. yılının akabinde, İstiklal Marşı’nın kabul edilmesinin 100. yılına denk gelen 2021 boyunca düzenlenecek özel etkinliklerle İstiklal Marşı’nın anlam ve öneminin hatırlanması, ayrıca İstiklal Şairi Mehmet Akif Ersoy’un ve kurtuluş mücadelemizde görev alarak Türkiye’yi bize vatan kılan şehit ve gazilerimizin yad edilmesi amaçlanmaktadır.”
– Bu mutabakata rağmen hemen ardından 15.9.2021’de Mersin’de Akdeniz Belediye Meclisi’nde İstiklal Marşı’nın okunuşu sırasında tüm meclis üyeleri ayağa kalkmış, HDP’li meclis üyelerinin ayağa kalkmalarına rağmen marşı okumaması basına yansımıştır. HDP’li Meclis üyesi, Divan Katibi İstiklal Marşı’nı okumayışını dini vecibelerinden ötürü kürsüde şarkı söyleyemeyeceği gerekçesiyle savunmuştur. CHP’li meclis üyeleri ise konuya sessiz kalmıştır.
– 12 Aralık 2021’de HDP’nin İstanbul’da düzenlediği Kongresi’nde İstiklal Marşı yerine terör örgütü PKK’nın marşı okunmuş, örgüt lideri Öcalan lehine sloganlar atılmıştır.
– 28 Mayıs 2022’de Ankara Serbest Muhasebeci Mali Müşavirler Odası 24. Olağan Genel Kurulu’na katılan HDP’li siyasetçiler İstiklal Marşı’nı okumamışlar, salonda bulunanlar tarafından tepkiyle karşılanmıştır.
– 11 Haziran 2022 tarihinde Mersin’de, Akdeniz Belediyesi meclis toplantısında bazı HDP’liler İstiklal Marşı’nı okumamışlar, toplantıda tartışma çıkmış, Meclis üyeleri “İstiklal Marşı bu ülkenin ortak değeridir. Okumak zorundasınız” şeklinde tepki göstermiştir. Daha sonra DEM Parti tarafından Eş Başkan Adayı olarak gösterilen ve halen Akdeniz Belediyesi Eş Başkanı olan şahıs burada “İstiklal marşını okumak zorunda değilim” diyerek okumayı reddetmiştir.
– 2 Haziran 2023’te TBMM Genel Kurulu 28. Dönem Milletvekili Ant İçme Töreni için toplanmış, Yeşil Sol Partili milletvekillerinin bir bölümü, yeni yasama yılının açılış töreninde İstiklal Marşı’nı okumamıştır.
– 9 Şubat 2024’te DEM Parti Grup Başkanvekili Sezai Temelli ve CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in yan yana oturduğu DİSK’in 17. Genel Kurulunda İstiklal Marşı’nın okunduğu sırada Sezai Temelli’nin eşlik etmediği basına yansımıştır.
– 13 Nisan 2024’te, DEM Parti’den Mardin Büyükşehir Belediye Başkanı seçilen Ahmet Türk’ün başkanlığındaki ilk meclis toplantısında, tam beş yıl önce 18 Nisan 2019’da olduğu şekilde direkt gündem maddelerine geçilmesi üzerine AK Parti Grubu buna itiraz etmiş, İstiklal Marşı’nın okunması yönündeki taleplerini daha önce sunduklarını belirtilmişlerdir. Bu talebe DEM Parti Grubu tarafından ‘Kapalı alanda olmaz’ denilerek karşı çıkılmıştır. İstiklal Marşı okunmasını oylamış ve reddetmişlerdir. AK Parti Grubunda bulunan ilçe belediye başkanları ve meclis üyeleri birlikte ayağa kalkarak İstiklal Marşı’nı okuyarak saygı duruşunda bulunmuştur. O esnada DEM’li üyeler İstiklal Marşı’nı okumayarak oturdukları yerden izlemekle yetinmişlerdir. Bu olay üzerine Mardin Cumhuriyet Başsavcılığından resen soruşturma başlatılmıştır. Mardin Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Türk, “Türkiye’de bayrak ve dinin siyasete alet edilmemesi gerektiğini, bu ülkenin ortak değerlerine her zaman saygı duyduğumuzu belirtmek isterim. İddia edildiği gibi bu ülkenin değerleri meclisimizde oylamaya sunulmamıştır. Söz konusu hadisenin mevcut gündemlerin dışında olduğunu, bundan önceki oturumlarda da şahsın bu tür gündem dışı konularla meclisin asli görevlerini aksattığını halkımızla paylaşmak isterim. Kamuoyunun bu tür karalama politikalarına itibar etmemesini rica ediyoruz. Ülkemizin, kentimizin ve halkımızın geleceği için çalışmaya devam edeceğiz” demiştir.
– Bu gelişmeler üzerine 20 Nisan 2024’te DEM Parti bir açıklama yapmıştır. Açıklamada şu ifadelere yer verilmiştir: “Yerel yönetimlerimiz başta olmak üzere partimizin her kademesi yıllardır bayrak, ulusal, marş vb. sembol ve değerlerle tek bir sorunu olmadan siyaset yapmakta, hizmet üretmektedir. DEM Parti belediyeleri hiçbir ayrım gözetmeden ve yurttaşlarımızın kimliklerine, değerlerine, inançlarına ve saygı duydukları sembollere bakmaksızın eşit hizmet temelli bir yaklaşımı benimsemektedir. Bu gerçekler apaçık bilinmesine rağmen belediyelerimizde kirli oyunlar geliştirilmekte, belediyelerimiz asılsız iddialar ve kirli komplolarla hedef haline getirilmektedir. İktidar seçimlerde yaşadığı kayıpların üzerini bu algı operasyonlarıyla örtmeye çalışmaktadır. Türkiye’de artık bayrak, ulusal marş gibi sembollerin ve değerlerin istismarına dayanarak siyaset yapma dönemi miadını doldurmuştur. Demokratik kamuoyu bu ucuz algı operasyonlarını ve kumpasları ciddiye almamaktadır.”
– 23 Nisan 2024’te Diyarbakır’da 23 Nisan kutlamaları için düzenlenen törene Diyarbakır Belediye Başkanı kendisi katılmamış, vekilini göndermiştir. Başkan vekili Vali geldiğinde herkes ayağa kalkarken kalkmamış, İstiklal Marşı esnasında ayağa kalkmakla beraber yanındaki protokolün aksine İstiklâl Marşı’nı söylemediği görüntülü olarak medyaya yansımıştır.
– 23 Nisan 2024’te TBMM’nin 23 Nisan için düzenlediği özel oturumda saygı duruşu eşliğinde İstiklal Marşı okunurken, DEM Partili vekillerin ağzını dahi oynatmadığı yine medyada geniş yer bulmuştur. DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları Oruç’un ağzının dahi kıpırdamadığı, diğer DEM Partili vekillerin de İstiklal Marşı’nı okumadığının görüldüğü haber konusu olmuştur.
– Bütün bu gelişmelerin ardından 3 Mayıs 2024 tarihinde Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi Eş Genel Başkanları Tülay Hatimoğulları ve Tuncer Bakırhan ile CHP Genel Başkanı Özgür Özel biraraya gelmiş, yaptıkları toplantı sonrası gazetecilerin sorularını cevaplamışlardır. Burada Tülay Hatimoğulları “Bizlerin bayrakla, sembollerle hiçbir biçimde hiçbir sorunu yok. Yansıtılan haberler asla doğru değildir. Bunu kayyım atamak için bir zemin hazırlama olarak okuyoruz.”, “Asla DEM Parti olarak bayrakla ve sembollerle sorunumuz yoktur. Bu konuda bizler gerekli açıklamaları kamuoyuna sunduk.” Şeklinde açıklamalarda bulunmuştur. CHP Genel Başkanı Özgür Özel de Eş Genel Başkanların yapmış olduğu açıklamaları DEM’in kurumsal tavrı olarak gördüğünü, simge ve sembollere karşı bir hürmetsizlik ve saygısızlıklarının olmadığına ilişkin açıklamalarını son derece önemli bulduğunu ifade etmiştir.
– 21 Mayıs 2024 tarihinde Çankırı Karatekin Üniversitesi’nde yapılan bir program öncesi İstiklâl Marşı okunurken bir araştırma görevlisinin ayağa kalkmadığı tespit edilmiş, olay büyük bir tepkiyle karşılanmış ve ilgili şahıs Üniversite tarafından “Soruşturma, İnceleme” başlatılarak açığa alınmıştır.
- İstiklâl Marşı’nın Irkçı Bir Marş Olduğuna Dair İtirazlar
Selahattin Demirtaş’ın HDP Genel Başkanlığı sırasında yaptığı ‘herkesin İstiklâl Marşı’nı ortak değerleri olarak hissetmeyebileceği’, ‘ırkçı bir dayatma yapılmaması gerektiği’, İstiklâl Marşını okumayana ‘sen nasıl okumazsın’ diye linç kampanyası yapılmaması gerektiği” şeklindeki itirazların cevaplandırılması önem arzetmektedir:
‘Herkesin İstiklâl Marşı’nı ortak değerleri olarak hissetmeyebileceği’ doğrudur. Bunun ifade edilmiş olması da güzel bir şeydir. Bu ifadeden kendisinin veya partisinin mensubu milletvekillerinin İstiklâl Marşını ortak değer olarak kabul etmedikleri net olarak anlaşılmamakla beraber o yönde bir kanaat oluşturmaktadır. İstiklâl Marşının tamamını mı ortak değer olarak kabul etmemekteler, yoksa bu marş içinde geçen vatanı mı, devleti mi, bayrağı mı, dini mi, bu değerlerin korunması için mücadele etmeyi mi ortak değer olarak kabul etmemektedir? Bu değerlerden hangilerini ortak değer olarak kabul etmektedirler? Sadece din ve ırk konusuna mı itirazları vardır, yoksa vatan, devlet ve bayrağa da mı itirazları vardır? Başka bir niyetleri mi vardır? Bunların da açıklanması gerekirdi.
Bir milletvekilinin İstiklâl Marşı’nı söylemekten imtina etmesi bu marş içindeki değerlere uymayabileceği, Devletin varlığı ve bağımsızlığını, vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünü korumaktan imtina edebileceği, milletin kayıtsız ve şartsız egemenliğini kısmen veya tamamen başkalarına devretmek için çalışabileceği, düşman devletlerle veya terör örgütleriyle işbirliği yapabileceği, temel milli yararlara karşı faaliyette bulunabileceği şüphesini uyandırır. İlaveten, terör örgütüyle uyumlu mesajların verilmesi bu kuşkuyu kuşku olmaktan çıkarır, gerçeğe dönüştürür.
Ayrıca, dürüst siyasetçilerin İstiklâl Marşı’nı ortak değer olarak hissetmediğini milletvekili seçildikten sonra değil de seçilmeden önce millete açıklaması gerekir. Aksi takdirde milleti aldatmış olurlar. Bunu farkeden vatandaşların gösterdiği tepkiler haklı tepkilerdir.
Aynı devlet, vatan, bayrak ve millete bağlılık göstermeyecek, aynı değerler için savaş vermeyecek, tam aksine aleyhine çalışacak veya böylelerine destek olacak kişilerin milletvekili veya belediye başkanı olmak gibi bir hakları olamaz. Yoksa bu, milletin egemenlik hakkına zarar verecek bir tehdit ve zaaf oluşturur.
Diğer taraftan, İstiklâl Marşı ırkçı bir marş değildir. İstiklâl Marşında millet Türk, Kürt, Laz, Çerkes gibi etnik kökenleriyle tanımlanmamıştır, Tüm etnik kökenleri içine alacak şekilde ‘Hakk’a tapan millet’ olarak tanımlanmıştır. Bu tanımlama ırkçılık iddialarını boşa çıkarmaktadır. Nitekim, İstiklâl Marşı şairi Mehmet Akif Ersoy Arnavuttur ve ırkçılık karşıtı bir müslümandır. Ülkemizdeki farklı etnik kökenlere sahip vatandaşlarımızın büyük çoğunluğu İstiklâl Marşı’nı gönülden benimsemekte, orada geçen değerleri kendi iç egemenliğinin bir parçası olarak değerlendirmektedir.
“Hakk’a tapan millet” kendini oluşturan her ırkıyla, etnik kökeniyle kahramandır. Bu millet içindeki bir ırkın kahraman olarak nitelendirilmesi diğer ırkın kahraman olmadığı anlamına gelmez. Geçmişte her birinin kahramanlıkları vardır. İstiklâl Harbinde de Türk’ü, Kürdü, Arabı, Çerkesi ve sair ırklarıyla hep birlikte kahramanca savaşmışlardır. Kişiler İstiklâl Marşı söylenirken ‘Kahraman ırkıma bir gül’ veya ‘ırkıma yok izmihlâl’ dendiğinde ırk olarak Türk adı verilmediğinden İstiklâl Harbinde Türk’ü, Kürdü, Arabı, Çerkesi ve sair ırklarıyla hep birlikte kahramanca savaştıklarını düşünebilirler. Daha eskilere götürerek Hilal için kahramanlıklarıyla bilinen Selahaddin-i Eyyubi’yi, Şeyh Şamil’i, Alparslan’ı ve benzeri kahraman liderleri ve askerlerini düşünebilirler. En azından şu anda yaşayan ırkdaşlarının bu bayrak ve vatan için, kendilerinin de içinde bulunduğu Hakk’a tapan millet için yapabileceği kahramanlıkları düşünebilirler. Hilâl uğruna kan veren, can veren kahraman hiç bir ırk İstiklâl Marşındaki sözlerden rahatsız olmaz. Bilakis bu sözlerde kendini bulur.
Kendi ırkının kahramanlığını dile getirmek veya varlığının devamını istemek başka bir ırkı aşağılamak değildir. Bu diğer ırklara karşı ırkçı bir dayatma olarak kabul edilemez. Böyle düşünenler bilakis kendi ırklarının kahraman olmadığını düşünen kompleksli insanlar veya Türk ırkının izmihlalini amaçlayan art niyetli insanlardır.
Şüphesiz bu ülkede farklı din mensupları ve inançsız vatandaşlar bulunmaktadır. Bunlar açısından dahi milletinin çoğunluğu Hakk’a tapan millettir. Hakk’a tapan millet bu inançsız vatandaşların Hakk’a tapan milletidir. Hakk’a tapan milletinin istiklâlini bir hak olarak kabul etmek inançsız veya farklı din mensubu vatandaşlar için, hele ki onu temsil edecek milletvekili, belediye başkanı veya parti yöneticisi gibi sorumlu kişiler için önemli bir yükümlülüktür. Dolayısıyla İstiklâl Marşını bu şekilde yorumlayarak söylemek, bu şekilde anlamlandırarak Hakk’a tapan millletine ve onun vazgeçilmez değerlerine, bu bağlamda İstiklâl Marşı’na saygı ve bağlılık göstermek mümkündür.
- İstiklâl Marşı’na Karşı Tutumların Genel Değerlendirmesi
Esasen, Türk Milleti’nin tamamına yakını ve Türkiye Büyük Millet Meclisi’ndeki vekilleri İstiklâl Marşının sözüne ve ruhuna bağlılık göstermektedirler.
Buna karşılık, İstiklâl Marşı’na karşı tavır alan çok küçük bir kesim genel itibariyle geçmişte Osmanlı Millet sisteminde iken işgalci emperyalist düşmanlarla işbirliği yapan, Lozan Andlaşması ile azınlık statüsüne alınmışken daha sonra çoğunluğun hakları kendilerine tanınan kişi veya gruplar, işgalci emperyalist güçlerle işbirliği yapan günümüz ayrılıkçı terör örgütleri veya bunların sempatizanlarıdır. Ayrıca, ’Türklüğün tarihi ve manevi değerlerini’ unutturup kendi değer veya değersizlik dünyası içinde eritmek isteyen ve Hakk’a tapan milletin egemenliğini devralmak isteyen post modern emperyalist güçler de bunu açık veya kapalı olarak desteklemektedir.
Bu kesimler Türklüğün tarihi ve manevi değerlerinin başında gelen İslam’ın Anayasadaki görünürlüğünü ortadan kaldırmak, buna bağlı olarak milletin İslam dini ile bağını koparmak, düşman devletler ve teröristlerle mücadelede İslam inancının beslediği şehit olma duygusunu zayıflatmak istemektedirler. Bunlara göre, İslam dinini ve onun esaslarını topluma ilan eden ezanları anayasal garantiye alan İstiklâl Marşı laikliğe aykırıdır, Avrupa’da olduğu gibi ezan ve minareler engellenebilir, referandumlara konu edilebilir. Her ne kadar Anayasa’da din ve vicdan hürriyeti düzenlenmişse de İstiklâl Marşı’nda olduğu kadar açık bir şekilde ifade edilmediği için yorumlarla her türlü sınırlandırmaya tabi tutulabilir.
Bu bağlamda iç siyasette İstiklâl Marşını alenen aşağılama şeklinde olmasa bile benimsemediğini, fırsatını bulduğunda değiştireceğini hissettiren söylem, tutum ve davranışlar ortaya koyanların olduğu görülmektedir. Bu söylem, tavır ve davranışları ortaya koyanların tamamına yakınının HADEP, HDP, YSP, DEM Parti Milletvekillerinin ve mensuplarının olduğu görülmüştür.
Bununla birlikte, 2020 yılının sonunda HDP’nin AK Parti, CHP, MHP ve İYİ Parti ile birlikte 2021 yılının ‘İstiklal Marşı yılı’ olarak kabul edilmesine ilişkin ortak önerge sunması bir politika değişikliğine gidildiğini göstermektedir., Bu bağlamda HDP’nin de imzaladığı Önergenin gerekçesindeki, İstiklal Marşı mısralarının Milli Mücadele’nin ruhunu temsil ettiği, sadece lafzıyla değil manası ve hakikatiyle her an yaşayan bir coşku ve heyecanı yansıttığı, her mısrasında tarih, medeniyetin ortak değerleri, vatan ve bayrak aşkının bulunduğu, varlığımıza ve birliğimize yönelik her tehdit karşısında, ‘nazlı’ ve ‘şanlı’ hilalin altında toplanmaya hazır milletimizin ortak vicdanı, yüreği ve iradesi olduğu şeklindeki ifadeler oldukça ilgi çekicidir. Böylece İstiklâl Marşı’nın bir “Milli Mutabakat Metni” olduğu, HDP’nin de bu konuda kurumsal olarak farklı düşünmediği veya tavır değişikliğine gittiği görülmüştür.
Aynı şekilde, DEM Parti’nin ‘yıllardır bayrak, ulusal, marş vb. sembol ve değerlerle tek bir sorunu olmadan siyaset yaptığı’, Türkiye’de artık bayrak, ulusal marş gibi sembollerin ve değerlerin istismarına dayanarak siyaset yapma döneminin miadını doldurduğu’ şeklindeki açıklamalar söz konusu politika değişikliğinin devam ettiğini, DEM Parti’nin de İstiklâl Marşı’nı kendisine saygı ve bağlılık gösterilen, devletin ve milletin egemenlik değerlerini yansıtan bir “Milli Mutabakat Metni” olarak kabul ettiğini göstermektedir.
Bu durumda, öncelikle yapılan açıklamalara itibar etmek gerekir. Ancak yaşanan olayların ve beyanların oluşturduğu şüphelerin ortadan kaldırılması, benzer kuşku ve tartışmaların tekrar yaşanmaması için bu konuda daha ileri adımların atılması gerekmektedir.
Anayasa’da İstiklâl Marşı’na İlişkin Değişiklikler Yapılması Gerekliliği
Anayasa’nın 3. Maddesi İstiklâl Marşı’nı değiştirilemeyen ve değiştirilmesi teklif edilemeyen maddeler arasına aldığından değiştirilmesi yönünde herhangi bir teklifin getirilmesi sözkonusu değildir. Buna karşılık İstiklâl Marşı’nın Anayasa’nın başka kısımlarına ayrıca dahil edilmesinin önünde hukuki bir engel bulunmamaktadır.
Yürürlükteki 1982 Anayasasının madde metni ve gerekçeleri dikkatle tahlil edildiğinde Anayasanın yorumlanması ve uygulanmasında İstiklâl Marşının anayasal bir belge olarak sözü ve ruhuyla esas alınması gerektiği, bu yönde saygı ve mutlak sadakat gösterilmesi gerektiği açıktır. Ne var ki, madde metinleri ve gerekçelerinin birlikte değerlendirilmesi genellikle ihmal edildiğinden İstiklâl Marşının hukuki değerine ilişkin bir kapalılık sözkonusu olmaktadır. Bu nedenle Anayasanın Başlangıç kısmındaki ‘Türklüğün tarihi ve manevi değerleri’yle İstiklâl Marşı arasındaki kopmaz bağın net bir şekilde ifade edilerek ilgili ibarelerin yeniden düzenlenmesi, böylece sözkonusu kapalılığın açıklığa kavuşturulması önem arzetmektedir.
Diğer yandan, milletin meclisinde milletin tamamını temsil edecek milletvekillerinin Anayasa’nın yorumlanıp uygulanmasında sözü ve ruhuyla esas almaları gereken İstiklâl Marşına tam bir saygı ve mutlak sadakat göstereceklerine dair yemin etmemeleri halinde bu görevi yapmalarına izin verilmemesi gerekir. Bu bağlamda, emperyalizme karşı mücadele edebilmek ve onların temsilcilerine milletin temsilcisi rolü vermemek için İstiklâl Marşı’nın Anayasa’daki yerinin güçlendirilmesi ve yemin metinlerinde İstiklâl Marşı’na saygı ve bağlılık üzerine yemin edilmesi önem arzetmektedir. Böylece, İstiklâl Marşı ve içindeki ortak değerlerle bir sorunu olmadığını ileri sürenlerin samimiyetleri daha da netleşecek, üzerlerindeki kuşkular kalkacak, semboller ve değerler üzerine yapılan tartışmalar büyük oranda sona erecektir.
İstiklâl Marşına İlişkin Anayasa Değişikliğinde İzlenecek Strateji
Yeni ve sivil bir anayasanın paket halinde görüşmeye açılması halinde bu görüşmelerin ilerletilememesi, değişiklik paketinin tamamının veya bir kısmının kabul edilmemesi ihtimal dahilindedir. Böyle bir durumda İstiklâl Marşının yemin metinlerine dahil edilmesine karşı çıkanlar bunu açıkça dile getirmeksizin diğer değişiklik maddelerini gerekçe göstererek değişiklik önerilerinin tamamına karşı çıkabilecekler, görüşmeleri zamana yayarak bütün değişiklikleri engelleyebileceklerdir. Veya görüşmeler sırasında gerek anayasa metninde gerekse madde gerekçelerinde İstiklâl Marşı’na ilgi kuran ibarelerin kaldırılması veya değiştirilmesi söz konusu olabilecektir. Bu, uzun süredir sivil anayasa çağrıları yapan siyasi partiler açısından siyasi bir başarısızlık olacaktır.
Tek başına İstiklâl Marşı üzerinden yürütülen değişiklik önerisinde ise başka maddelerdeki değişiklik gerekçelerinin ardına sığınılamayacak, bütün siyasi partilerin ve milletvekillerinin ortak teklifi olarak önerilmesi mümkün olabilecek, İstiklâl Marşına saygı ve bağlılık yemini yapmaktan kaçınan milletvekillerinin bu durumları tüm vatandaşlar tarafından açıkça görülecektir.
Bu nedenlerle, öncelikle değişiklik paketine dahil edilmeksizin mevcut anayasa metni üzerinden İstiklâl Marşı’nın Anayasa’nın Başlangıç kısmına, Milletvekili ve Cumhurbaşkanı yeminine dahil edilmesi Meclis’te oylanmalı, diğer anayasa tartışmalarının dışında bırakılarak oybirliğiyle kabul edilmelidir.
Bu değişiklikler mevcut Anayasa metni üzerinde gerçekleştikten sonra metin uyumunu sağlamak için sonraki değişiklik paketine yine dahil edilmesi gerekiyorsa o zaman özleri değiştirilmeksizin tekrar değişiklik paketine dahil edilmelidir. Böylece sonraki değişiklik paketi reddedilse bile hemen öncesinde yapılmış olan değişiklikler korunmuş olacaktır.
Öte yandan, İstiklâl Marşı düzenlemelerine karşı çıkan olmasa dahi Meclis’te kabul edilen değişiklikler paket halinde halkoylamasına sunulabilecek, bu takdirde değişiklik paketi bir bütün halinde reddedilebilecektir. Bu ise İstiklâl Marşı’nın da halkoylamasıyla reddedildiği gibi bir algıya neden olabilecektir. Bu nedenle, halkoyuna sunulması halinde İstiklâl Marşı’nın Başlangıç kısmına ve yemin metinlerine dahil edilmesine ilişkin değişiklikler Anayasanın 175. Maddesinin 7. Fıkrası uyarınca diğer değişiklik paketinden ayrı olarak sunulmalıdır. Bu durumda İstiklâl Marşı’na ilişkin değişikliklerin reddedilmeksizin kabul edilmesi çok daha yüksek bir ihtimaldir.
Böylesi bir değişiklik diğer Anayasa değişiklikleri gerçekleşemese bile Türk Milletinin değerlerinin korunmasına yönelik önemli bir kazanım sağlayacaktır. Anayasayı milletin sahiplenmesi açısından çok daha sivil bir anayasa haline getirecektir. Siyaseten de önemli bir başarı olacaktır.
İstiklâl Marşı Birinci Aşama Anayasa Değişikliğinde Nasıl Yer Almalıdır?
Belirtilen nedenlerle, Anayasa’da toplu değişikliklere gidilmeden önce birinci aşama olarak mevcut Anayasa metni üzerinde Başlangıç kısmıyla 81. ve 103. Maddelerde salt İstiklâl Marşı’na ilişkin ilavelerle yetinilmelidir. İstiklâl Marşı’nın sözüne ve ruhuna saygı ve bağlılık ortak bir teklifle Anayasa’nın Başlangıç kısmına, Milletvekili ve Cumhurbaşkanı yeminlerine dahil edilmelidir. Bu aşamadan sonra ikinci aşama esaslı değişiklik önerileri görüşülüp oylanabilir.
Buna göre, birinci aşama değişiklikler şöyle olmalıdır:
Başlangıç kısmındaki ‘Türklüğün tarihi ve manevi değerlerinin’ ibaresinden önce ‘başta İstiklâl Marşında belirtilenler olmak üzere’ ibaresi getirilmeli ve mevcut ibare ‘başta İstiklâl Marşında belirtilenler olmak üzere Türklüğün tarihî ve manevî değerlerinin’ şeklinde yeniden düzenlenmelidir.
Hiçbir faaliyetin Türk millî menfaatlerinin, Türk varlığının, Devleti ve ülkesiyle bölünmezliği esasının, başta İstiklâl Marşında belirtilenler olmak üzere Türklüğün tarihî ve manevî değerlerinin, Atatürk milliyetçiliği, ilke ve inkılâpları ve medeniyetçiliğinin karşısında korunma göremeyeceği ve lâiklik ilkesinin gereği olarak kutsal din duygularının, Devlet işlerine ve politikaya kesinlikle karıştırılamayacağı;(3)
Diğer değişiklik önerileri de Anayasa’nın 81. Maddesinde milletvekillerinin, 103. Maddesinde Cumhurbaşkanının andiçme şeklinin belirlenmesiyle ilgili önerilerdir. Bu andiçme metinlerinde “Türk Devleti’nin ve Milleti’nin etrafında toplandığı kutsal simgelerden biri” olan İstiklal Marşı’na da bağlı kalınacağının düzenlenmemiş olması önemli bir eksikliktir. Yaşanan gelişmeler bu ilave değişikliği acil bir ihtiyaç haline getirmiştir.
Bu bağlamda Andiçme ile ilgili maddelere “İstiklâl Marşı’na” ibaresi eklenerek aşağıdaki şekilde yeniden düzenlenmelidir:
2. Andiçme MADDE 81- Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri, göreve başlarken aşağıdaki şekilde andiçerler: “Devletin varlığı ve bağımsızlığını, vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünü, milletin kayıtsız ve şartsız egemenliğini koruyacağıma; İstiklâl Marşı’na, hukukun üstünlüğüne, demokratik ve lâik Cumhuriyete ve Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlı kalacağıma; toplumun huzur ve refahı, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde herkesin insan haklarından ve temel hürriyetlerden yararlanması ülküsünden ve Anayasaya sadakattan ayrılmayacağıma; büyük Türk milleti önünde namusum ve şerefim üzerine andiçerim.” MADDE 103- Cumhurbaşkanı, görevine başlarken Türkiye Büyük Millet Meclisi önünde aşağıdaki şekilde andiçer: “Cumhurbaşkanı sıfatıyla, Devletin varlığı ve bağımsızlığını, vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünü, milletin kayıtsız ve şartsız egemenliğini koruyacağıma, Anayasaya, hukukun üstünlüğüne, İstiklâl Marşı’na, demokrasiye, Atatürk ilke ve inkılâplarına ve lâik Cumhuriyet ilkesine bağlı kalacağıma, milletin huzur ve refahı, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde herkesin insan haklarından ve temel hürriyetlerinden yararlanması ülküsünden ayrılmayacağıma, Türkiye Cumhuriyetinin şan ve şerefini korumak, yüceltmek ve üzerime aldığım görevi tarafsızlıkla yerine getirmek için bütün gücümle çalışacağıma Büyük Türk Milleti ve tarih huzurunda, namusum ve şerefim üzerine andiçerim.”
Ayrıca, andiçme metinlerindeki bu değişikliklerin gerçekleşmesi halinde bir geçici madde ile mevcut yasama döneminin kalan kısmı için tekraren andiçileceğinin düzenlenmesi de düşünülmeli ve yasama sürecini aksatmayacaksa gerçekleştirilmelidir.
[1] https://tr.wikipedia.org/wiki/1979_ODTÜ_İstiklal_Marşı_krizi
[2] https://hukukbook.com/12-eylul-darbe-bildirisi-kenan-evrenin-aciklamasi/