Anayasa’da Değişiklik Tekliflerim ve Gerekçeleri

İstiklal Marşı’nda bayrağımızın teminatı olarak gösterilen “ocak” aile kurumudur.

Aile kurumunu, başta çocuklar olmak üzere kadın ve erkek bireylerin haklarını tehdit eden, toplumda şiddetin yaygınlaşmasını artıran hususların başında evlilik dışı birliktelikler, evli bireylerin eşlerini üçüncü kişilerle aldatmaları, üçüncü kişilerin evli bireyler ile cinsel birliktelikleri, farklı cinsel yönelim tercihleri gibi hususlar gelmektedir.  Bu hususlar toplumsal çürümeyi de hızlandırmaktadır. Ayrıca artık aile kurumunun ötesinde insan fıtratı, kadın ve erkek cinsiyet kimlikleri de tahrip edilmeye başlanmıştır. Bu da aile kurumunun yanında insan kimliğinin geleceğini tehdit etmektedir.

20. Yüzyılın başlarında emperyalist saldırılara maruz kalan milletimiz özgür varlığını devam ettirebilmek için yeni bir inkılap yoluna girmiş, başlattığı Millî Mücadele ile Türkiye Cumhuriyeti’ni kurmuştur. Bu mücadelede en önemli motivasyon kaynağı İstiklal Marşı’mızda dile getirilen ruh ve değerler olmuştur. Atatürk, İstiklal Marşımızla ilgili olarak “Bu marş, bizim inkılabımızı anlatır, inkılabımızın ruhunu anlatır. Bunu ne unutmak ne de unutturmak lazımdır.” demiştir. İnkılapların bir devamı olarak laiklik ilkesi benimsenmiş, ancak laikliğin dinsizlik demek olmadığı da ifade edilmiştir.

Türkiye Devleti laik, devleti kuran milleti de büyük çoğunluğu itibariyle Müslüman bir millettir, İstiklal Marşı’nda tanımlandığı şekliyle “Hakk’a tapan millet”tir. Bu nedenle de hem laiklik ilkesi hem de milletin değerlerini temsil eden İstiklal Marşı Anayasa’nın değiştirilmesi teklif dahi edilemeyen hükümleri arasına alınmıştır. Anayasa’nın 3. maddesinin gerekçesinde İstiklâl Marşının “Türk Devleti’nin ve Milleti’nin etrafında toplandığı kutsal simgelerden biri” olduğu ifade edilmiştir. İstiklal Marşı bu anlamıyla 41 dizesiyle değiştirilmesi teklif edilemeyen hukuki bir niteliğe de sahiptir ve Türk Milletinin Müslüman kimliğinin teminatıdır.

Ne var ki, net bir tanımı yapılmayan laiklik ilkesinin zaman içerisinde İstiklal Marşı’nda ifade edilen değerleri sınırlayıcı veya ortadan kaldırıcı tarzda yanlış uygulamaları ile karşılaşılmıştır. İstiklal Marşı Müslüman bir toplum yapısının teminatı olduğu halde laiklik ilkesi Müslüman toplum yapısını ortadan kaldıracak şekilde uygulamaya konulmuş, toplum laikleştirilmeye çalışılmıştır. Laikliğe aykırı olduğu gerekçesiyle Diyanet İşleri Başkanlığı’nın kapatılması tartışmaları süregelmiştir. Devlet eliyle camiler kapatılmış, ezanlara müdahale edilmiştir.  Kişiler inançları ve bu inançlarına bağlı yaşam tarzları ve kılık kıyafetleri yüzünden en temel insan haklarından mahrum edilmişler, ayrımcılığa maruz bırakılmışlar, baskılara uğramışlar, büyük travmalar yaşamışlardır. Türkiye’de laikliğin tarihi İstiklal Marşı’ndaki değerlerle mücadele tarihi olmuştur. Laiklik insan hakları ihlallerinin temel gerekçesi olmuştur. Bu durum ülkemizin birlik ve beraberliğinin sarsılmasına, kalkınmasının yavaşlamasına, geri kalmasına neden olmuştur.

Yapılan askeri darbelerin ardından, laiklik, devlet yönetim ilkelerinden biri olduğu dikkate alınmaksızın toplumu laikleştirme aracı olarak kullanılmaya çalışılmıştır. 2001 yılında 4709 Sayılı Kanun’la Anayasa’da değişiklik yapılması sürecinde de Anayasa Komisyonunca Anayasa’nın 13. Maddesine “laik toplum” kavramı ilave edilmiş, ancak Anayasa değişikliğine ilişkin kanun teklifinin Genel Kurulda birinci kez görüşülmesi sırasında “demokratik ve laik toplum düzeninin” ibaresinin “demokratik toplum düzeninin ve laik cumhuriyetin” olarak değiştirilmesini yönünde önerge verilmiş ve önerge kabul edilmiş, “laik toplum” önerisi kabul edilmemiştir.

Buna rağmen yaşanan sorunların ve yasakların devam etmesi, bu bağlamda başörtülü kadınların kamu hizmetlerinden ve üniversite eğitiminden yararlandırılmaması üzerine 2008 yılında 5735 sayılı Kanun ile Anayasa’nın 10 uncu ve 42 nci maddelerinde değişiklikler yapılmış, ancak Anayasa Mahkemesi tarafından katı laiklik anlayışında ısrar edilmiş, devletin niteliklerine aykırı görülerek iptallerine karar verilmiştir.

Daha sonra, Anayasa Mahkemesi, 6287 sayılı Kanun’un bazı maddelerinin iptaline ilişkin davanın E. 2012/65, K. 2012/128 sayı ve 20.09.2012 tarihli kararında içtihat değişikliğine gitmiş, katı laiklik anlayışını terk ederek esnek ya da özgürlükçü laiklik anlayışını benimsemiştir. Özgürlükçü laiklik anlayışına göre, laiklik, bireyin ya da toplumun değil, devletin bir niteliğidir. Laik bir siyasal sistemde, dini konulardaki bireysel tercihler ve bunların şekillendirdiği yaşam tarzı devletin müdahalesi dışında ancak, koruması altındadır. Buna göre, devletin negatif ve pozitif yükümlülükleri bulunmaktadır. Laik devletin bireylerin din ve vicdan hürriyetine zorunlu nedenler olmadıkça müdahale etmemesini gerektiği gibi din ve vicdan hürriyetinin önündeki engelleri kaldırması, kişilerin inandıkları gibi yaşayabileceği uygun bir ortamı ve bunun için gerekli imkânları sağlaması ödevi de bulunmaktadır. Kişilere din ve vicdan özgürlüğü alanında seçenekler sunan, toplumu oluşturan bireylerin bu alandaki yaygın ve müşterek ihtiyaçlarının karşılanmasını kolaylaştıran tedbir ve uygulamalar laiklik ilkesine aykırı olarak görülemez. Ayrıca, hemen her ülkenin din eğitim ve öğretimi, hâkim dine belli bir ağırlık vermekte, diğer dinler karşısında çoğunluk dininin mensuplarına bazı öncelikler tanımaktadır. AİHM de objektif ve gerekli olduğu takdirde bu farklı muamelenin Sözleşme ‘ye aykırılık teşkil etmeyeceğini belirtmiştir.

Anayasa Mahkemesi bu özgürlükçü laiklik yorumunu başörtüsü yasağıyla ilgili 2014/256 sayılı başvuruya ilişkin kararında da devam ettirmiştir. Ancak Anayasa Mahkemesinin özgürlükçü yorumunu her zaman değiştirme imkânı vardır. Nitekim, laiklik ilkesinin özgürlükçü yorumuna göre gerçekleştirilen kanun değişikliklerini iptal için Anayasa Mahkemesi’nde dava açan siyasi parti / CHP Genel Başkanı İstiklal Marşı’ndaki “Helalleşme” kavramını esas alarak 3.10.2022 tarihinde yayınladığı video ile geçmişte açılan yaralar olduğunu, bu yaralardan birinin de başörtüsü mevzusu olduğunu, kendilerinin de yanlışları olduğunu, değişmeyi, öğrenmeyi bildiklerini, bir sonraki aşamaya geçme zamanı geldiğini, bu meseleyi toplum olarak aşma, geride bırakma zamanı olduğunu, kadınların giyim kuşamını yasal güvenceye alacaklarını, bunu bir tartışma konusu olmaktan tümüyle çıkartacaklarını belirtmiştir. 04.10.2022 tarihinde de Kadınların Yürüttükleri Mesleğin İcrası Kapsamındaki Kılık ve Kıyafeti Giymek Dışında Herhangi Bir Zorlamaya Tabi Tutulamaması Hakkında Kanun Teklifi’ni TBMM Başkanlığına sunmuşlardır. Kanun teklifinin gerekçesinde “Geçmişte yaşanmış bazı baskıcı uygulamaların toplumsal hafızamızda olumsuz izler bıraktığı, ayrıca siyaseten istismar aracı olageldiği, yakın geçmişimizde üniversite öğrencilerinin başörtüsüyle eğitim hakkının engellendiği, kamuda kadınların başörtülü çalışmasına izin verilmediği, benzer engellemelerin ve yasaklamaların bir daha yaşanmaması için her türlü önlemi almanın Parlamentonun ve kamu idaresinin görevi olduğu” ifade edilmiştir. Ancak sunulan kanun teklifinden anlaşıldığına göre bu tartışmanın kapanması bir yana daha da fazla tartışılmasına neden olacaktır. Ayrıca, teklif sadece kadınların kılık ve kıyafetiyle sınırlı bir teklif olup bütün alanlarda laikliğin uygulanmasına ilişkin tartışmaları ortadan kaldıracak bir teklif değildir. Sadece “Başörtüsü” konusunda değil, tüm alanlarda helalleşmek gerekir.

Belirtilen nedenlerle hem başörtüsü alanındaki tartışmaları hem de diğer bütün alanlardaki laiklik tartışmalarını Anayasa Mahkemesi’nin değişken içtihatlarının takdirinden büyük oranda çıkaracak ilave bir anayasa düzenlemesine ihtiyaç güncel hale gelmiştir. Bu nedenle ikisi de Anayasa’nın değiştirilmesi teklif dahi edilemeyen hükümleri olan laiklik ve İstiklal Marşı değerleri arasında çatışmaya mahal vermeyecek, böylece devlet ve millet beraberliğine hizmet edecek bir formül olarak laiklik ilkesinin İstiklal Marşı’nın lafzı ve ruhuyla ifade edilen değerlere aykırı olarak yorumlanamayacağı düzenlenmiştir. Böylece İstiklal Marşı ruhuna ilk günkü kadar ihtiyaç duyduğumuz günümüzde yine aynı değerlere millet olarak daha fazla bağlanma imkânı sağlanacak, aynı değerler konusunda yeni yetişen nesillerimizde farkındalık arttırılmış olacaktır.

Diğer yandan, İstiklal Marşı’nda egemenliğimizin simgesi olan bayrağımızın teminatı olarak gösterilen “ocak” aile kurumudur. BM İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi ve Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi’nde de belirtildiği üzere “Aile toplumun en temel ve doğal birimi olup devlet ve toplum tarafından korunma hakkına sahiptir.”  Ne var ki, günümüz toplumlarında emperyalist odaklar ve terör örgütleri hedeflerine ulaşmak için aile kurumunun zayıflaması yönünde büyük çalışmalar yürütmekte, aile kurumu korunamamakta, büyük saldırılara maruz kalmaktadır. Aile kurumunu, başta çocuklar olmak üzere kadın ve erkek bireylerin haklarını tehdit eden, toplumda şiddetin yaygınlaşmasını artıran hususların başında evlilik dışı birliktelikler, evli bireylerin eşlerini üçüncü kişilerle aldatmaları, üçüncü kişilerin evli bireyler ile cinsel birliktelikleri, farklı cinsel yönelim tercihleri gibi hususlar gelmektedir.  Bu hususlar toplumsal çürümeyi de hızlandırmaktadır. Evlilik oranlarının düşmesi, boşanma oranlarındaki artış, suç oranlarındaki yükselme, terör örgütlerine katılmadaki artış aile kurumunun korunamadığının birer göstergesi niteliğindedir. Ailenin korunamaması çocuk haklarını, yaşlı haklarını, ebeveyn haklarını, kadın veya erkek aile içindeki her bireyin insan haklarını olumsuz yönde etkilemektedir. Ayrıca artık aile kurumunun ötesinde insan fıtratı, kadın ve erkek cinsiyet kimlikleri de tahrip edilmeye başlanmıştır. Bu da aile kurumunun yanında insan kimliğinin geleceğini tehdit etmektedir. Böylesi bir gelişme bireyi, aileyi, sosyal yapıyı, ülke savunmasını zayıflatacak bir durumdur. Bu nedenle Anayasa’ya aile kurumunu güçlendirecek, anneyi ve anneliği, yaşlıları, cinsiyetlerin sağlıklı gelişimini koruyacak düzenlemeler ilave edilmesi gerekmektedir.

Nitekim, Cumhurbaşkanımız sayın Recep Tayyip Erdoğan CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun Kadınların Yürüttükleri Mesleğin İcrası Kapsamındaki Kılık ve Kıyafeti Giymek Dışında Herhangi Bir Zorlamaya Tabi Tutulamaması Hakkında Kanun Teklifi’nin yeterli olmayacağını ve samimiyet endişeleri taşıdığını belirterek daha öte bir teklifle mukabele etmiştir. “Eğer dürüstsen, samimiysen, temel bir insan hakkı olan başörtüsü meselesini ülkenin gündeminden kati şekilde çıkarmakta kararlıysan, gelin çözümü yasa değil anayasa düzeyinde sağlayalım.” çağrısını yapmıştır. “Aile kurumumuzu güçlendirecek ilave değişiklikler de yapalım. Bizim hayalimiz olan ülkemizi yeni, sivil, özgürlükçü anayasaya kavuşturma hedefimiz bakidir.” ifadeleriyle yeni bir anayasa çalışması talimatını Adalet Bakanlığı’na vermiştir. 10.10.2022 tarihli Kabine toplantısı sonrasında Cumhurbaşkanı “ CHP Genel Başkanı’nın bu konuyu gündeme getirmesi üzerine özellikle CHP’de tartışmalar yasakçı zihniyetin tekrar pusuda beklediğini gösterdi. Biz de çözümü anayasal güvence alma teklifinde bulunduk. Meclis’te kabul edilen daha sonra CHP Genel Başkanı’nın AYM’de iptal edilen bir düzenleme vardı. Arkadaşlarımıza aile kurumunu da içeren daha kapsamlı anayasa değişikliği talimatını verdik. Konu Meclis gündemine geldiğinde bu konuda kimin nasıl tutuma gireceğini hep birlikte göreceğiz. ” şeklinde açıklamalarda bulunmuştur.

Bu kapsamda ben de konuya ilişkin düşünce ve önerilerimi aşağıda sunuyor ve ilgililerin dikkate almasını teklif ediyorum:

Madde Değişiklik Teklifleri ve Gerekçeleri:

MADDE 1- Anayasa’nın 4 üncü maddesinin sonuna “Laiklik ilkesi İstiklal Marşı’nın lafzına ve ruhuna uygun olarak yorumlanır.” (veya “Laiklik ilkesi İstiklal Marşı’nın lafzına ve ruhuna aykırı olarak yorumlanamaz.”) cümlesi eklenmiştir.

Gerekçesi: Teklif ile Anayasa’nın değiştirilmesi teklif edilemeyen iki değerinin birbiriyle çatışır şekilde yorumlanmasının ve uygulanmasının önüne geçilmesi, devlet yönetimine ait laiklik ilkesiyle Atatürk’ün “Bu marş, bizim inkılabımızı anlatır, inkılabımızın ruhunu anlatır. Bunu ne unutmak ne de unutturmak lazımdır.” dediği İstiklal Marşı’nda ifade edilen sosyal değerlerinin uyumlulaştırılması, devlet ve millet kaynaşmasının arttırılması, kültürel işgal girişimlerine karşı devletin kuruluşundaki istiklal ruhunun ve sağlam aile yapısının milletçe devam ettirilmesi konusunda farkındalığın arttırılması amaçlanmaktadır.

MADDE 2- Anayasa’nın 24 üncü maddesinin 1 inci fıkrasının sonuna aşağıdaki cümle eklenmiştir:

“Bu hak, herkesin aleni veya özel olarak bireysel ya da başkaları ile birlikte toplu olarak, kendi din ya da inancını ibadet, icra, (kılık kıyafet dahil) bunun icaplarını yerine getirme ya da öğretme bakımından ortaya koyma özgürlüğünü de içerir.”

Gerekçesi: Teklif ile, tarafı olduğumuz BM Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi Madde 18/1’deki herkesin aleni veya özel olarak bireysel ya da başkaları ile birlikte toplu olarak, kendi din ya da inancını ibadet, icra, kılık kıyafet dahil bunun icaplarını yerine getirme ya da öğretme bakımından ortaya koyma özgürlüğünü içerdiğine dair düzenlemeler Anayasa’ya dahil edilmekte, katı laiklik yorumunun önüne geçilmesi, özgürlükçü laiklik anlayışının kuvvetlendirilmesi amaçlanmaktadır.

MADDE 3- Anayasa’nın 10 uncu maddesinin 1 inci fıkrasının sonuna “Biyolojik temelli kadın ve erkek cinsiyetleri dışındaki kişisel kimlik tanımlamaları ve cinsel yönelim tercihleri korunmaz.” cümlesi;

2 nci fıkrasının başına “Cinsiyet biyolojik yapıyla uyumlu kadın ve erkek cinsiyetlerinden ibarettir.” cümlesi;

3 üncü fıkrasının başına  “Anneler” ibaresi;

3 üncü fıkranın sonuna “Anneliğin himayesi maksadıyla alınacak özel önlemler ayrımcı olarak nitelendirilmez.” cümlesi eklenmiştir.

Gerekçesi: Bu teklif ile, yaratılışa uygun biyolojik temelli kadın ve erkek cinsiyet kimliklerinin korunması, sapkın ilişkilerin teşvik edilerek yaygınlaşmasının önlenmesi, bireylerin sağlıklı gelişimi amaçlanmaktadır.

Ayrıca, tarafı olduğumuz BM Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi Madde 5/1.b “anneliğin sosyal bir görev olarak anlaşılmasını ve çocukların yetiştirilmesi ve gelişiminde kadın ve erkeğin ortak sorumluluğunun tanınmasını öngören ve her halükarda çocukların menfaatlerini her şeyden önce gözeten anlayışa dayalı bir aile”yi esas almakta olup Madde 4/2’de “Anneliğin himayesi maksadıyla Taraf Devletlerce alınacak özel önlemlerin ayırımcı olarak nitelendirilmeyeceğini düzenlemektedir. Milli kültürümüzle de uyumlu olan bu madde çerçevesinde anneliğin himayesi maksadıyla alınacak özel önlemlerin ayrımcı olarak nitelendirilmemesi anayasal teminat altına alınmakta ve aile kurumunun korunup güçlendirilmesi hedeflenmektedir.

MADDE 4- Anayasa’nın 17 inci maddesinin 2 inci fıkrasının sonuna aşağıdaki cümle eklenmiştir:

“Tıbbi zorunluluklar olmaksızın biyolojik cinsiyeti değiştirmeye yönelik özendirici çalışmalar, yayınlar ve tıbbi uygulamalar yapılamaz.”

Gerekçesi: Teklif ile, bir yandan tıbbi zorunluluklar nedeniyle biyolojik cinsiyeti değişikliklerinin yapılabilmesi teminat altına alınmakta, diğer yandan da tıbbi zorunluluklar olmaksızın biyolojik cinsiyeti değiştirmeye yönelik özendirici çalışmaların, yayınların ve tıbbi uygulamaların yapılmasının önlenmesi amaçlanmaktadır.

MADDE 5- Anayasa’nın 41 inci maddesinin “Ailenin korunması ve çocuk hakları” şeklindeki başlığı “Ailenin korunması, çocuk ve yaşlı hakları” şeklinde değiştirilmiş;

41 inci maddenin  1 inci fıkrasının başına “Kadın ve erkeğin evliliğinden oluşan” ibaresi, 1inci fıkranın sonuna “Toplum ve devlet tarafından korunma hakkına sahiptir.” cümlesi eklenmiş;

3 üncü fıkrasında “Devlet” ibaresinden sonra “serbest ve tam rıza ile yapılan evliliği kolaylaştırmak” ibaresi eklenmiş;

3 üncü fıkradan sonra 4 üncü fıkra olarak “Anneliğin sosyal bir görev olarak anlaşılmasını ve çocukların yetiştirilmesi ve gelişiminde kadın ve erkeğin ortak sorumluluğunun tanınmasını öngören ve her halükarda çocukların menfaatlerini her şeyden önce gözeten anlayışa dayanan bir aile eğitimini sağlar.” cümlesi eklenmiş;

5 inci fıkrasında “çocukları” ibaresinden sonra “ve yaşlıları” ibaresi eklenmiştir.

Gerekçesi: Aile kurumunu ve başta çocuklar olmak üzere kadın ve erkek bireylerin haklarını tehdit eden ve toplumda şiddetin yaygınlaşmasını artıran hususların başında evlilik dışı birliktelikler, evli bireylerin eşlerini üçüncü kişilerle aldatmaları veya üçüncü kişilerin evli bireyler ile cinsel birliktelikleri ve farklı cinsel yönelim tercihleri gibi hususlar gelmektedir.  Bu hususlar toplumsal çürümeyi de hızlandırmaktadır.

Buna karşılık, evlilik kurumu başta kadın ve çocuklar olmak üzere aile bireylerinin haklarını korumak üzere var olan sosyal bir kurumdur.

Teklif ile Türk toplumunun temelinin kadın ve erkeğin nikahlı birlikteliğine dayandığı açıklığa kavuşturulmaktadır. BM Evrensel Beyannamesi Madde 16/3 ve BM Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi Madde  23/1’deki aile kurumunun korunmasına eşler ve devletin yanında toplumu oluşturan diğer kişi ve kurumların da saygılı davranma ve koruma yükümlülüğü olduğu hükümleri ile BM Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi Madde 5.b hükmü Anayasa’ya dahil edilmektedir.

Diğer yandan, Anayasa’da yaşlıları şiddete karşı koruyacak özel bir düzenlemenin yer alması hem yaşlıların insan haklarını korumak için önemli bir dayanak olacak hem de aile kurumunun korunması ve şiddetin bütünsel olarak önlenmesi açısından önemli bir katkı sağlayacaktır. Teklif ile yaşlıların da her türlü istismar ve şiddete karşı anayasal korunma altına alınması ve hukuki dayanak oluşturulması amaçlanmıştır.    

MEVCUT HALİYENİ HALİ
  IV. Değiştirilemeyecek hükümler
MADDE 4- Anayasanın 1 inci maddesindeki Devletin şeklinin Cumhuriyet olduğu hakkındaki hüküm ile, 2 nci maddesindeki Cumhuriyetin nitelikleri ve 3 üncü maddesi hükümleri değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez.  
  IV. Değiştirilemeyecek hükümler
MADDE 4- Anayasanın 1 inci maddesindeki Devletin şeklinin Cumhuriyet olduğu hakkındaki hüküm ile, 2 nci maddesindeki Cumhuriyetin nitelikleri ve 3 üncü maddesi hükümleri değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez. (İlave önerisi: Alternatif 1: “Laiklik ilkesi İstiklal Marşı’nın lafzına ve ruhuna aykırı olarak yorumlanamaz.” Alternatif 2: “Laiklik ilkesi İstiklal Marşı’nın lafzına ve ruhuna uygun olarak yorumlanır.”)
VI. Din ve vicdan hürriyeti
MADDE 24- Herkes, vicdan, dinî inanç ve kanaat hürriyetine sahiptir.
VI. Din ve vicdan hürriyeti
MADDE 24- Herkes, vicdan, dinî inanç ve kanaat hürriyetine sahiptir. Bu hak, herkesin aleni veya özel olarak bireysel ya da başkaları ile birlikte toplu olarak, kendi din ya da inancını ibadet, icra, (kılık kıyafet dahil) bunun icaplarını yerine getirme ya da öğretme bakımından ortaya koyma özgürlüğünü de içerir.
X. Kanun önünde eşitlik
MADDE 10- Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.    

Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür. Bu maksatla alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı olarak yorumlanamaz.  

Çocuklar, yaşlılar, özürlüler, harp ve vazife şehitlerinin dul ve yetimleri ile malul ve gaziler için alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı sayılmaz.

Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz. Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde (…) kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar.
X. Kanun önünde eşitlik
MADDE 10- Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.

Biyolojik temelli kadın ve erkek cinsiyetleri dışındaki kişisel kimlik tanımlamaları ve cinsel yönelim tercihleri korunmaz. Cinsiyet biyolojik yapıyla uyumlu kadın ve erkek cinsiyetlerinden ibarettir. Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür. Bu maksatla alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı olarak yorumlanamaz.

Anneler, Çocuklar, yaşlılar, özürlüler, harp ve vazife şehitlerinin dul ve yetimleri ile malul ve gaziler için alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı sayılmaz. Anneliğin himayesi maksadıyla alınacak özel önlemler, ayırımcı olarak nitelendirilmez.

Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz. Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde (…) kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar.
Kişinin Hakları ve Ödevleri I. Kişinin dokunulmazlığı, maddî ve manevî varlığı MADDE 17- Herkes, yaşama, maddî ve manevî varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir. Tıbbî zorunluluklar ve kanunda yazılı haller dışında, kişinin vücut bütünlüğüne dokunulamaz; rızası olmadan bilimsel ve tıbbî deneylere tâbi tutulamaz.    Kişinin Hakları ve Ödevleri
I. Kişinin dokunulmazlığı, maddî ve manevî varlığı
MADDE 17- Herkes, yaşama, maddî ve manevî varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir. Tıbbî zorunluluklar ve kanunda yazılı haller dışında, kişinin vücut bütünlüğüne dokunulamaz; rızası olmadan bilimsel ve tıbbî deneylere tâbi tutulamaz. Tıbbi zorunluluklar olmaksızın biyolojik cinsiyeti değiştirmeye yönelik özendirici çalışmalar, yayınlar ve tıbbi uygulamalar yapılamaz.
I. Ailenin korunması ve çocuk hakları
MADDE 41- Aile, Türk toplumunun temelidir ve eşler arasında eşitliğe dayanır.    

Devletailenin huzur ve refahı ile özellikle ananın ve çocukların korunması ve aile planlamasının öğretimi ile uygulanmasını sağlamak için gerekli tedbirleri alır, teşkilâtı kurar.          

Her çocuk, korunma ve bakımdan yararlanma, yüksek yararına açıkça aykırı olmadıkça, ana ve babasıyla kişisel ve doğrudan ilişki kurma ve sürdürme hakkına sahiptir.

Devlet, her türlü istismara ve şiddete karşı çocukları koruyucu tedbirleri alır.
I. Ailenin korunması, ve çocuk ve yaşlı hakları

MADDE 41-  Kadın ve erkeğin evliliğinden oluşan aile, Türk toplumunun temelidir ve eşler arasında eşitliğe dayanır. Toplum ve devlet tarafından korunma hakkına sahiptir.

Devletserbest ve tam rıza ile yapılan evliliği kolaylaştırmak, ailenin huzur ve refahı ile özellikle ananın ve çocukların korunması ve aile planlamasının öğretimi ile uygulanmasını sağlamak için gerekli tedbirleri alır, teşkilâtı kurar.

Anneliğin sosyal bir görev olarak anlaşılmasını ve çocukların yetiştirilmesi ve gelişiminde kadın ve erkeğin ortak sorumluluğunun tanınmasını öngören ve her halükarda çocukların menfaatlerini her şeyden önce gözeten anlayışa dayanan bir aile eğitimini sağlar.

Her çocuk, korunma ve bakımdan yararlanma, yüksek yararına açıkça aykırı olmadıkça, ana ve babasıyla kişisel ve doğrudan ilişki kurma ve sürdürme hakkına sahiptir.

Devlet, her türlü istismara ve şiddete karşı çocukları ve yaşlıları koruyucu tedbirleri alır.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.