İstiklâl Marşı, Anayasa ve İnsan Hakları

“İstiklâl Marşında Korunan Değerler Yeni Anayasada Çok Daha Açık Bir Şekilde Başlangıç Kısmında ve Madde Düzenlemelerinde Yerini Bulmalıdır”

Sebilürreşad Dergisi’nin 2021 Mart tarihli, “İstiklal’in 100. Yılı” temalı özel sayısında, TİHEK Başkanı Süleyman Arslan’ın “İstiklâl Marşı, Anayasa ve İnsan Hakları” adlı makalesi de yer aldı.

1908 Ağustos’unda Mehmet Akif Ersoy’un başyazarlığında, Eşref Edib Fergan’ın imtiyaz sahipliğinde Sırat-ı Müstakim adıyla çıkarılmaya başlanan ve daha sonra yayın hayatına Sebilürreşad adıyla devam eden dergi, Milli Mücadele yıllarında önemli rol üstlenmişti.

100 yıl önce Mehmet Akif Ersoy’un, Sevr Antlaşması’nın hakikatini anlattığı Kastamonu Vaazı’nın yayınlandığı nüsha, Mustafa Kemal Atatürk’ün talimatıyla TBMM tarafından basımı yapılarak cephelere dağıtılmıştı.

Sebilürreşad Dergisi, İstiklal Marşı’nın kabulünün 100. yılında bu kez “İstiklal” özel sayısıyla TBMM Başkanı Mustafa Şentop’ın talimatıyla TBMM tarafından basılarak okuyucusuna ulaştırıldı.

Sebilürreşad Dergisi’nin TBMM Matbaası’nda basılan özel sayısında, TİHEK Başkanı Süleyman Arslan’ın “İstiklâl Marşı, Anayasa ve İnsan Hakları” adlı makalesi de yer alıyor. Yazının tam metni aşağıda yer almaktadır:

İstiklâl Marşı, Anayasa ve İnsan Hakları

“1789 Fransız İhtilali’nden sonra devletlerin hayatında anayasalarla birlikte milli marşlar da önem kazanmaya başlamıştır. Milli marşlar bir şairin kaleminden çıkmış olsa da onu benimseyecek, yıllarca, asırlarca dilinden düşürmeyecek olan milletin de karakterini yansıtmaktadır.” Birlik simgesi olan marşlar,  ardında yatan gizli tarih içerisinde o dönemde yaşananların bıraktığı derin izlerin toplumsal bir ortaklık çerçevesinde gelecek nesillere aktarılabilmesi amacını taşır. İstiklâl Marşımız da alalede bir metin gibi, sadece seremonyal bir şiir olarak vasıflandırılamaz. İstiklâl Marşı esasında devletin varlık sebebi (raison d’etre) olarak düşünülmeli ve mısralarında işaret edilen hususlar devletin gayesi olarak kabul edilmelidir.

Türkiye Devletinin Anayasasında 176’ncı maddede düzenlendiği üzere “Anayasanın dayandığı temel görüş ve ilkeleri belirten başlangıç kısmı, Anayasa metnine dâhildir.” Anayasanın başlangıç kısmı anayasa değişikliği için gerekli çoğunluk sağlanarak değiştirilebilmektedir. Nitekim Anayasanın Başlangıç metni 23/7/1995 tarihli ve 4121 sayılı Kanunla değiştirilmiştir. Mevcut başlangıç kısmındaki ifadeler esasen İstiklâl Marşı’nda belirtilen görüş ve ilkelere işaret eder. Aynı şekilde, İstiklâl Marşı Anayasa’nın başlangıç kısmındaki kavramları ve devletin niteliklerini açıklamakta ölçü görevi görür. Başlangıç kısmında, Anayasa’nın, sözüne ve ruhuna bu yönde saygı ve mutlak sadakatle yorumlanıp uygulanmak üzere, Türk Milleti tarafından, demokrasiye âşık Türk evlatlarının vatan ve millet sevgisine emanet ve tevdi olunduğu ifade olunmuştur. İstiklâl Marşı’nda başından sonuna bu emanet bilinci işlenir. İstiklâl Marşında belirtilen haklar ve değerler için ataların şehit olduğu, tüm millet evladının da şehitlerin oğlu olarak bu hak ve değerlere sahip çıkması gerektiği işlenir.

İstiklâl Marşı müziğiyle değil, sözüyle, güftesiyle, metniyle İstiklâl Marşı’dır. Zira İstiklâl Marşı yarışması yapıldığında amaç milletin ruh ve değerlerini yansıtacak ve diri tutacak bir metin arayışıdır. Yarışmaya katılan 724 şiir yerine 725 inci şiir olarak Akif’in şiirinin kabul edilmesinin sebebi budur.

İstiklâl Marşı, sadece bestesi ile değil, sadece ilk iki kıtası ile değil, on kıta kırk bir mısraı ile Anayasal bir metindir. Bu devletin, bu ülkenin, bu milletin, hatta İstiklâl Marşı’nda dile getirilen hak ve değerler uğruna İstiklâl Savaşı’na fikren, bedenen, malen destek olmuş tüm ırk ve milletlerin ortak kimliğini gösteren, aynı tarihe aidiyetini pekiştiren bir metindir. Bizi birleştiren ve bir arada tutan bu değerlerin başında İstiklâl Marşımız gelmektedir. İstiklâl Marşı kabulünden bugüne müziğinde değişiklikler olsa da sözleri itibariyle herkesin üzerinde ittifak ettiği temel metin olmuştur. Nitekim Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde grubu bulunan tüm siyasi partilerden milletvekillerinin imzaladığı ortak bir önergeyle 2021 yılının “İstiklâl Marşı yılı” ilan edilmesi bu gerçeği açıkça göstermektedir.

Anayasalar değişse de Türkiye Devleti’nin kurucusu 1. Meclis tarafından kabul edilen ve bugüne kadar değişmeyen İstiklâl Marşı, 1982 Anayasası ile Anayasa’nın değiştirilmesi teklif dahi edilemeyen hükümlerinin kapsamı altında korumaya alınmıştır. Türkiye Devleti’nin millî marşının “İstiklâl Marşı” olduğunu düzenleyen Anayasa’nın 3. maddesinin gerekçesine göre İstiklâl Marşımız “Türk Devleti’nin ve Milleti’nin etrafında toplandığı kutsal simgeler”den biridir. İstiklâl Marşı, Anayasa’nın göğsünü dolduran imanın ifadesidir.

Başlangıç kısmının nitelikli çoğunlukla değiştirilebilmesi mümkün iken İstiklâl Marşı’nın değiştirilmesinin teklif edilememesi, nitelikli çoğunlukla veya referandumla dahi değiştirilememesi İstiklâl Marşı’nın Anayasa’nın temelini teşkil ettiğini, ruhunu oluşturduğunu ve hukuken normlar hiyerarşisinde sözüyle ve ruhuyla en üst değer olarak yer aldığını gösterir.

Bu tespitlerin pratik sonuçlarının olduğu muhakkaktır. Şöyle ki;

1982 Anayasası’nın 90’ıncı maddesine göre; “Usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasa’ya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz. Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır.” Ancak, usulüne göre yürürlüğe konulan temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların değil de Anayasa’nın aynı konuda farklı hükümler içermesi halinde İstiklâl Marşı’nın lafzı ve ruhu esas alınmalıdır. Aksi takdirde, nitelikli çoğunlukla veya referandumla dahi değiştirilemeyen değerlerin ve düzenlemelerin salt çoğunlukla, hatta Milletlerarası bir andlaşmaya dayanan uygulama andlaşması olması halinde Meclis onayı olmaksızın aşılması ve egemenliğin milletten alınıp uluslararası örgütlere, dolaylı olarak da başka devletlere devredilmesi sonucunu doğuracaktır. Bu ise, asla kabul edilebilecek bir durum değildir. Zira milletlerarası andlaşmaların milletlerin ve devletlerin özgürlüklerini sınırlayan zincir boyutu bulunmaktadır. İstiklâl Marşı’nda tanımlanan hür milletin ve değerlerinin milletlerarası andlaşmaların haksız yorumlarıyla zincire vurulması ise asla kabul edilemeyecek şaşılası bir durumdur. 

İstiklâl Marşı’nın yazıldığı süreçte Türk Milleti hem cephede hem de diplomasi masasında esir alınmaya, insan hakları kapsamındaki bütün hakları gasp edilmeye çalışılmıştır. “Medeniyet!” kisvesi altında kendi öz değerlerinden uzaklaştırılmaya, imanı boğulmaya çalışılmıştır. Ancak İstiklâl Marşı’nı kabul eden Ankara Hükümeti, o asil ruhla giriştiği İstiklâl Harbi’yle vatan topraklarındaki düşman işgalini sona erdirdiği gibi işgali resmileştiren ve Türk Milleti’nin insan haklarını bütünüyle ortadan kaldıran Sevr Andlaşması’nı da diplomasi masasında yırtıp atmıştır.   “Hakka tapan milletimiz” başka milletlerin boyunduruğu ve esareti altında olmamayı, kendi kaderini özgürce belirlemeyi, kısacası istiklâli hak etmiştir. İstiklâl Marşı’nın karşısında Sevr Andlaşması’nın dayanma gücü kalmamıştır. Aynı ruh ve imanı koruyan milletimiz son olarak da 15 Temmuz direnişiyle hürriyetine ve istiklâline canı pahasına sahip çıkmış, kendisine zincir vurulamayacağını bir kez daha tüm dünyaya göstermiştir. Uğruna ağır bedeller ödenen bağımsızlığının korunması, Anayasa’nın devlete ve millete yüklediği temel görevlerden biridir. İstiklâl Marşı’nda ifadesini bulan hak ve değerlere aykırı temel hak ve özgürlüklere yer veren milletlerarası andlaşmalar veya bu andlaşmaların yanlış uygulanması yoluyla milletin değerlerinin değiştirilmesine, imanının boğulmasına veya görünürlüğünün ortadan kaldırılmasına izin vermemek de devletin ve vatandaşların insan hakları bağlamında temel yükümlülüklerindendir.

Anayasa’nın değiştirilmesi teklif edilemeyecek maddelerinde belirtilen nitelikler yorumlanırken ve hukuki uygulamaya geçirilirken İstiklâl Marşı ile birlikte yorumlanmalı, İstiklâl Marşı’na aykırı bir yorum ve uygulamaya mahal verilmemelidir. Örneğin, Anayasa’da devletin demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olduğu, toplum düzeninin ise demokratik olduğu düzenlenmiştir. Burada tanımlanan demokratik toplum İstiklâl Marşı’nda betimlenen toplum düzenine ve toplum değerlerine uygun olmak zorundadır. Bu betimlemeyi ortadan kaldıracak şekildeki uygulamalar, kanunlar Anayasa’ya aykırıdır. Milletlerarası anlaşmalar veya bu andlaşmaların yorumlarının İstiklâl Marşı’ndaki değerlere aykırı olması durumunda egemenlik ve bağımsızlık gereği bu andlaşmalardan da derhal çekilinmesi gerekir.

Diğer bir konu İstiklâl Marşı’nda “ocak” kavramıyla ifade edilen aile sistemi ile ilgilidir. Türk Milleti, aile temelli bir teşkilatlanma sistemiyle Anadolu’da bin yıldır devletler teşkil etmiştir. Anayasa da 41’inci maddesinde Devlet’e ailenin korunması yükümlülüğünü düzenlemiştir. İstiklâl Marşı’yla ve Anayasa’yla korunan toplumsal düzende bir erkek ve kadının evliliğine dayalı ailenin korunması esas iken ve Türkiye’nin taraf olduğu milletlerarası antlaşmalarda buna aykırı bir düzenleme de yokken, aksine bir uygulama veya içtihatla konsensüs oluşturulduğunda, gerekirse bu antlaşmalardan çekilmek kaçınılmaz bir zorunluluk olacaktır.

Benzer şekilde Anayasanın nitelikli çoğunlukla değiştirilebilen Başlangıç kısmı ve madde metinleri İstiklâl Marşı’nda dile getirilen hak ve değerlere göre yorumlanmalıdır. Örneğin, Anayasa’nın 10 uncu maddesinde “Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.” düzenlemesi bulunmaktadır. Bu maddedeki “ve benzeri sebepler” ibaresi lafzen her türlü sebebi içerecek niteliktedir. İstiklâl Marşı’nda ve Anayasa’nın Başlangıç kısmında lafzen ve ruhen işaret edilen değerler gereğince “ve benzeri” ibaresi cinsiyet kimliklerini yok ederek aile düzenini yıkacak bir hukukî ve içtimai zemini hazırlayacak şekilde yorumlanmamalıdır. Keza, günümüzde aile kurumunu kadın ve erkeğin evliliği dışında farklı formlarla tanımaya çalışan ve bunu milletlerarası insan hakları antlaşmalarına yerleştirmeye gayret eden çalışmalar bulunmaktadır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ni yorumlayan içtihatları İstiklâl Marşı ile korunan değerlerimiz açısından endişe verici niteliktedir. Bunun sonucu olarak nikâhsız ve ailesiz toplumun, cinsel yönelim serbestliğinin yaygınlaştığı bir toplumsal yapı ortaya çıkmaktadır. İstiklâl Marşı’nın değerlerinde, Anayasa’daki ilgili diğer düzenlemelere gerek kalmaksızın dahi bu yöndeki yorumlamalara engel bir öz olduğu hususu göz önünde bulundurulmalıdır.

Keza, Avrupa’da ifade özgürlüğü gerekçesiyle oldukça yanlış bir gelişme kaydedilmektedir. İfade özgürlüğü, Allah’a ve peygamberlere, dine, insanlığın örnek kadınlarından iffetli Meryem’e hakaret, alay ve benzeri içerecek şekilde kullanılmak istenmektedir. İfade özgürlüğü Türk Milleti’nin dini değerlerini ve Türkiye Cumhuriyeti’nin devlet varlığını koruma hakkını ihlal etmemelidir. İstiklâl Marşı ile korunan değerler topyekûn Türk milletinin insan hakları değerleridir.

Avrupa Birliği’yle bütünleşme sürecinde İstiklâl Marşı’nda korunan değerlere zarar verecek en ufak bir gelişmeye fırsat verilmemeli, asimilasyon yerine İstiklâl Marşı’nda korunan değerlerimizle birlikte entegrasyon esas olmalı, Batı medeniyetine değer katmak hedeflenmelidir.

Yapılacak yeni Anayasa çalışmalarında İstiklâl Marşında korunan değerler Başlangıç kısmında ve madde düzenlemelerinde çok daha açık bir şekilde yerini bulmalıdır.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.